Sağlık bütçesinin dörtte biri diyabete ve komplikasyonlarına gidiyor

Ülkemizde her 7 erişkinden biri diyabet hastası

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman, “Tip 1 diyabet, insülinin keşfinden önce ölümcül bir hastalıktı. Dr. Frederick Banting tarafından 1921 yılında insülinin bulunup ilaç olarak kullanılmasından sonra, milyonlarca diyabet hastasının hayatı kurtuldu” dedi.

Diyabetin yaşam boyu süren kronik bir hastalık olduğuna dikkat çeken Salman, şu bilgileri verdi:

Prof. Dr. Serpil Salman

Oluşumunda iki temel sorundan biri vardır; Pankreasın yeterli insülin hormonu üretememesi (Tip 1 diyabet) veya üretilen hormonun dokular tarafınca yeterince kullanılamaması (Tip 2 diyabet). Tip 1 diyabet daha çok çocukluk çağında, tip 2 diyabet ise erişkinlerde görülür. Son yıllarda obezitenin artışıyla çocukluk çağında da tip 2 diyabet görülmeye başlanmıştır.

Kan şekerinin çok yükselmesi diyabetin tipik klinik yakınmaları olan çok idrar yapma, çok su içme, ağız kuruması gibi şikayetlerle kendini belli eder. Tüm diyabet olgularının yüzde 90’nını tip 2 diyabet oluşturur. Tip 2 diyabet genellikle kilo fazlalığı zemininde gelişir ve çoğu hastada kan basıncı ve kan yağlarının yüksekliği ile birlikte seyreder. Bu olgularda şeker yüksekliği başlangıçta çok fazla olmadığı için şikayetler genellikle geç ortaya çıkar. Bu nedenle hastalar bazen yıllarca, diyabet olduklarını fark etmeyebilirler. Her iki diyabetliden biri diyabetinin farkında değildir ama bu kişilerde hastalık bir yandan kalp damar sistemi başta olmak üzere birçok organa zarar vermektedir.

Ailesinde tip 2 öyküsü olanlarda diyabete yakalanma riski daha fazla olduğu ve bu kişilerin daha da dikkatli araştırılması gerektiği bilinmelidir. Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de sosyoekonomik seviyesi daha düşük olan kesimlerde diyabet farkındalığı daha azdır.

Dünyada yaklaşık 463 milyon hasta var

Dünyada körlüğün, böbrek yetmezliğinin, travmaya bağlı olmayan bacak kayıplarının, kalp krizi ve inmelerin en sık nedeni diyabettir. Türkiye Avrupa’da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7.2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13.7’ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir. Ülkemizde her 7 erişkinden biri diyabet hastasıdır ve sağlık bütçemizin yaklaşık dörtte biri diyabete ve neden olduğu komplikasyonlarının tedavisine harcanmaktadır. Oysa sadece sağlıklı beslenip, hareketli bir hayat sürerek tip 2 diyabet hastalarının yarısından fazlasında diyabeti önleyebilir veya var olan diyabet hastalığını kontrol altında tutabiliriz. Bu da ancak toplumun bilinçlendirilmesi ile mümkün olabilir.

‘Tedavide istenilen hedeflere ulaşabilmiş değil’

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) tarafınca gerçekleştirilen ve 2018 yılında yayınlanan TEMD Çalışması ile, ülke genelinde diyabet hastalarının metabolik durumları ilk kez ortaya konuldu. Ülkemizde tip 2 diyabet hastalarının ancak yüzde 40’ında,  tip 1 diyabet hastalarının ise sadece yüzde 15’inde kan şekeri kontrolü sağlanabiliyor. Diyabetli bireylerde kan basıncı ve kan yağlarının kontrol altında olma oranı da düşük. Her 10 tip 2 diyabetliden birinde ve her 20 tip 1 diyabetliden sadece birinde kan şekeri, kan basıncı ve kan yağlarının aynı anda kontrol edilebildiği görünüyor. Eğitim düzeyi yüksek kişilerde, düzenli egzersiz yapanlarda ve sigara içmeyenlerde kan şekeri kontrolü çok daha iyi. TEMD çalışmasının ortaya koyduğu bir başka önemli sonuç ise obezitenin diyabet kontrolünde ne denli önemli olduğu.

Ülkemizdeki tip 2 diyabetlilerin yüzde doksanında kilo fazlalığı veya obezite mevcut. Diyabetli bireylerin vücut ağırlığı ne kadar fazlaysa kan şekeri ve kan basınçları da o kadar kontrolsüz. Son olarak TEMD Çalışmasında özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilen diyabetlilerin daha iyi kontrol edildiği ve komplikasyon oranlarının daha az olduğu görülmüştür. Bunun önemli nedenlerinden biri bu merkezlerde hasta başına ayrılan sürenin daha fazla olmasıdır.

‘Ölçüm sistemlerinin SGK kapsamına alınması fayda sağlayacaktır’

İnsülin kullanan hastalarda daha sık olmak üzere parmak ucu delinerek şeker ölçümü yapılır. Son yıllarda cilt altı şeker seviyesini sürekli ölçerek kayıt yapan, sürekli şeker ölçüm sistemleri geliştirilmiştir. Bu sistemler sayesinde hastalarımızın şekerini uzaktan bile takip edebilmekteyiz. Ancak, bu sistemlerin maliyeti toplumun çoğunluğu için yüksektir. SGK’nın bu konuda ödeme yapması tedavi başarımızı artıracak, sürekli parmağını delmek zorunda olan hastalarımızın acılarını azaltacaktır.

Kronik hastalıklarda hastaların daha hızlı ve kolay sonuç alabilecekleri tavsiyelere itibar etmeleri söz konusu olabilir. Bu, bir sağlık sorunu ile mücadele eden ve zaman zaman bıkkınlık yaşayan her hastada beklenebilecek bir durumdur. Ancak, sosyal medyada gerçek dışı, hiçbir tıbbi kanıta dayanmayan bazı karışımlar, meyveler, içecekler kontrolsüz bir şekilde diyabete çare gibi sunulabilmekte, bu durum hastalarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir.

Diğer bir sorun da, obez diyabetlilerde belli koşullar altında, seçilmiş hastalara uygulanabilecek olan cerrahi girişimlerin ‘diyabet ameliyatı’ olarak sunulmasıdır. Birçok hasta bu ameliyatları tüm diyabetli hastalarda uygulanabilecek, hastalığı yaşam boyu yok eden, hiçbir riski olmayan işlemler olarak düşünmektedir. Bu kişilerde ameliyat kararının endokrinoloji uzmanın da bulunduğu kurullar tarafından alınması ameliyat sonrası takipte risklerin azaltılması ve gereksiz ameliyatların önlenmesi bakımından önemlidir. Geçtiğimiz yıllarda aşılama ile ilgili önerilerimiz aşı karşıtı söylemlerin etkisi ile yeterince uygulanmamıştır. Pandemi sürecinde daha önceden zatürre için aşılanmış olması gereken birçok diyabetli aşılı olmadığı için telaşa kapılmıştır. Pandemi süreci geçtikten sonra da diyabetli hastalarımızın grip ve zatürre aşılarını yaptırmaları konusunda teşvik edilmesi için basının desteğine ihtiyacımız vardır.

Covid-19 pandemisinde diyabet hastalarının durumu

Diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörler riski artırmaktadır. Tedavide düzenli beslenme ve egzersiz önemlidir. Ancak, özellikle sokağa çıkmanın kısıtlandığı süreçte bir çok kişinin gıda tüketimi arttı, hareketi azaldı. Bu durum birçok hastada kilo artışı ve kan şekeri düzeninde bozulmaya neden oldu. Sonuç olarak diyabet toplumda oldukça sık görülen ve vücudumuzda birçok sistemi etkileyen kronik bir hastalık olmasına karşın sağlıklı beslenme, fizik aktivite ve uygun tedavi ile önlenebilecek ve kontrol altına alınabilecek bir durumdur. Hastalarımızın sağlıklı ve komplikasyonsuz bir yaşam sürmeleri için beslenme ve aktivitelerine dikkat etmeleri, hekimleri ve diyabet yönetiminde yardımcı olan sağlık personeline güvenmeleri önemlidir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir