Dr. Ümit Aktaş yeni kitabı ‘Koronadan Korunmak Mümkün’de bağışıklık sistemini felç eden toksik besinleri hayatımızdan çıkarmanın önemini vurguluyor.
“Bağışıklık sisteminizin güçlü ve dengeli çalışmasının yolu, doğru beslenmeden geçiyor” diyen Aktaş, “Eğer beslenmeniz kötüyse, bağışıklığınız iyi çalışamaz. Yedikleriniz çok önemli, hatta beslenme modeliniz koronavirüsle olan savaşın seyrini belirleyen en önemli faktör” ifadelerini kullanıyor.
Virüsün hücreye nasıl sızdığını, bağışıklık sisteminin bu istilacıya karşı nasıl tepki verdiğini, insülin direnci ve diyabet gibi hastalıkların koronavirüste önemli bir risk faktörü olduğunu biliyoruz. Dr. Ümit Aktaş, işlenmiş gıdaların da en az bu hastalıklar kadar tehlikeli olduğunu belirtiyor:
“Her türlü işlenmiş gıda, vücudunuzda toksik yük yaratır ve bağışıklık sisteminizi zayıflatır. Güçlü bir bağışıklık için, işlenmiş gıdalardan uzak durun. Herkes ‘Hocam koronavirüsten korunmak için ne yiyelim?’ diye soruyor. Ama esas soru ‘Ne yememeliyim?’ olmalı. Çünkü tatlılar, çikolatalar, hamur işleri gibi toksik yiyecekler yiyorsanız, yanında istediğiniz kadar sarımsak, brokoli tüketin, istediğiniz kadar zencefil çayı yapıp için bir işe yaramaz! İşlenmiş yiyecekleri tüketip hastalıklara karşı dirençli olmanız mümkün değil. Güçlü bir bağışıklık sistemi, daha sağlıklı bir yaşam için beslenme modelinizde yapacağınız ilk değişim tüm abur cuburları, çöp yiyecekleri hayatınızdan çıkarmak olmalı.”
Şekerin en tehlikeli hâli
Dr. Ümit Aktaş, gıda endüstrisinde kullanılan nişasta bazlı şekerin, tüm şekerlerin en tehlikelisi olduğunu söylüyor. İşlenmiş yiyecekler tüketiyorsanız maalesef bu zararlıdan kaçış yok. Aktaş, “Bisküviler, kahvaltılık gevrekler, gofretler, hatta endüstriyel olarak üretilen turşuda, hatta hardalda bile kullanılan nişasta bazlı şeker (NBŞ), şekerin en tehlikeli formudur. Bu sağlık zararlısından uzak durmak istiyorsanız işlenmiş yiyecekleri külliyen hayatınızdan çıkarmanız gerekiyor. Mesela NBŞ ile tatlandırılan gazlı içecekleri ele alalım. Günde sadece iki adet gazlı içecek tüketmek sizi obezite, insülin direnci ve Tip 2 diyabet yolcusu yapmaya yeterli” uyarısında buluyor.
Peki nişasta bazlı şekeri bu derece tehlikeli kılan nedir?
“Kan şekerinizi jet hızıyla fırlatması. Sofra şekeriyle kepekli bir bisküviyi karşılaştıralım. Sizce hangisi daha zararlı? Sofra şekeri zararlı, kepekli bisküvi daha masum görünüyor değil mi? Alakası bile yok! Bisküvinin içindeki NBŞ sofra şekerinden çok daha zararlıdır. Kan şekerinde dalgalanmalara neden olan yiyecekleri hayatınızdan çıkardığınızda bağışıklık sisteminizin üstüne bindirdiğiniz yük de kalkmış olacak. Böylece sistem sizi savunmak, vücudu koronavirüs gibi patojenlerden korumak için tüm gücünü seferber edebilecektir.”
Viral enfeksiyonlara davetiye
“Tabii ki bu yiyeceklerin içindeki tek tehlike NBŞ değil” diyen Dr. Aktaş şöyle devam ediyor: “Gazlı içeceklerin içinde benzen diye bir madde bulunur. Pek çok işlenmiş yiyecekte kullanılan bütil hidroksianisol (BHA) ise petrol bazlı bir kimyasaldır. Gıdaların oksijen, ısı ve ışık gibi etkenler yüzünden bozulmasını önleyen bu madde kanserojendir. Salam, sosis gibi işlenmiş et ürünlerine o çekici kırmızı rengi vermek ve raf ömürlerini uzatmak için kullanılan nitratlar da yine kanserle ilişkilendirilir. Bunların tamamı bağışıklık sisteminin dengesini bozar.
Mesela titanyum dioksit ya da gıda endüstrisindeki kod ismiyle E171… Bu maddenin bağırsak florası üstündeki etkisini gösteren bilimsel bir yayın var. Tatlılara, sakız, şeker ve bazı içeceklere beyaz, opak bir renk vermek için kullanılan titanyum dioksit maddesine ait partiküller bağırsaklardaki enflamasyonu tetikliyor ve sitokin fırtınasına neden oluyor. Bağırsak florasını tarumar eden bu katkı maddesi, işlenmiş yiyeceklerde kullanılan onlarca, hatta yüzlerce kimyasaldan sadece biri. Sağlıklı bir mikrobiyom, güçlü bir bağışıklık sistemi için hepsinden uzak durun. Vücut bu çöp yiyeceklerin içindeki zehirlerle uğraşırken, onu maruz bıraktığınız toksik yükle boğuşurken istilacı virüslerle başa çıkamaz. Daha savaş başlamadan teslim bayrağını çekiverir. Nasıl çekmesin? Hücreleri vücudunuza aldığınız kanserojen maddelerden korumaya mı çalışsın, nişasta bazlı şekerle fırlayan kan şekerini düzenlemek için mi çabalasın, yoksa virüsle mi savaşsın?”
Buğday etkisi
Peki buğdayın içindeki gluten molekülünün de bağışıklık sisteminin dengesini bozduğunu biliyor musunuz? “Gluteni sindiremiyoruz” diye konuşan Dr. Ümit Aktaş, “Gluten, yapışkan bir madde. Hamur yoğururken elinize yapışır, yediğinizde de bağırsak duvarınıza. Bağışıklık sistemi, bu molekülü düşman olarak algılayarak taarruza geçiyor, glutene saldırırken de bağırsak duvarına zarar veriyor. Siz buğday ürünleri tüketmeye devam ettikçe, bağırsak duvarı harap oluyor ve bağırsak geçirgenliği bozuluyor. Toksik maddeler, zararlı bakteriler kan dolaşımına sızarken devamlı taarruzda kalan bağışıklık sisteminin de dengesi bozuluyor.
Neyse ki buğdayı sağlıklı alternatiflerle değiştirmek mümkün “Nohut unu, keten tohumu unu, badem unu gibi alternatifleri deneyin. Bu sağlıklı seçeneklerle glutensiz, lezzetli tarifler yaratabilirsiniz” açıklamasını yaptı.