En yaygın nedeni, beyne yeterli oksijen ulaşmaması

6 Ekim Dünya Serebral Palsi Günü

Çocukluk döneminin en sık görülen kas ve sinir hastalığı olan Serebral Palsi, ülkemizde bin çocuktan 4’ünde görülüyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 1 milyon 200 bin bebek dünyaya geliyor. Bu rakam, her yıl ortalama 4 bin 800 çocukta Serebral Palsi teşhis edildiği anlamına geliyor.

Beyin felci olarak da bilinen Serebral Palsi, doğum öncesinde, doğum anında ve doğum sonrasında; beyinde oluşan kalıcı hasara bağlı gelişen, hareket ve duruş bozuklukları ile motor becerilerinde problemlerle karakterize bir tablodur.

Prof. Dr. Memet Özek

Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Memet Özek, erken tanı ve tedavinin çocuğun tüm hayatını etkilediğine dikkat çekiyor. Özek, “Beyin hasarı giderilemese de, multidisipliner bir tedavi yaklaşımıyla belirlenen doğru tedavi protokolüyle, Serebral Palsili çocukların başkalarına bağımlı olmadan bir yaşam sürmeleri sağlanabiliyor. Özellikle ilk 6 ayda tanı konulması ise tedaviden başarılı sonuç alınmasında son derece önemli” dedi.

Serebral Palsi, en sık bebeğin beyin hücrelerine yeterli oksijen ulaşmaması nedeniyle gelişiyor:

Hamilelikte: Çoğul gebelik, plasenta yetmezliği, bebekte gelişen damar tıkanmaları veya beyin kanamaları, bebeğin dışkısını yutması, annede oluşan enfeksiyonun bebeğin beynine ulaşması, ilaç kullanımı.

Doğum sırasında: Erken veya zor doğum, doğum sırasında kordonun dolanması, bebeğin doğar doğmaz ağlayamaması.

Doğum sonrasında: Düşük doğum ağırlığı, başa alınan ciddi bir darbe, menenjit gibi bazı enfeksiyonlar, beyin kanaması, sara nöbeti, ani kan şekeri düşmesi ve yenidoğan sarılığı.

Yüzde 60’ında spastisite görülüyor 

Serebral Palsi beyindeki hasarın olduğu bölgeye göre 3 önemli soruna yol açıyor. Çocukların yüzde 60’ında ‘spastisite’ problemi gelişiyor. Vücuttaki tutulum yerine göre tiplere ayrılan spastisitede, kas kıvamının katı olması nedeniyle kol ve bacakları hareket ettirmekte güçlük yaşanıyor. Bu problem günlük hareketleri yapmayı engelleyecek şiddette olabiliyor. Serebral Palsi’nin yüzde 30’unda ise hipotoni, bir başka deyişle vücutta aşırı gevşeklik problemi görülüyor. Bebek kafasını tutamıyor, kol ve bacağını hareket ettirmekte büyük güçlük çekiyor.

Bu çocukların yüzde 10’unda da diskinetik sendromlar denilen, örneğin kol ve bacakların uç kısımlarında istemsiz olarak boru ya da dönme tarzında kasılmalar oluyor.

İlk sinyaller çok önemli 

Serebral Palsi’nin belirtileri beyinde gelişen hasara bağlı olarak farklılık gösteriyor. Nöbet tablosu (sara nöbeti), emme bozukluğu ve aşırı uyku, ilk iki ayda görülen tipik belirtiler. Bebek ilk 3 ayın sonunda başını kontrol edebilecek yetiye ulaşırken, 7-8 aylık olduğunda desteksiz oturabiliyor. Bu doğal seyirde gecikme varsa; bebek baş ve gövdesini kontrol edemiyorsa veya başını tutabilmesine rağmen gövdesinde bir gevşeklik gözleniyorsa SP akla gelmeli.

Kollar ve bacaklardaki hareketlerde dengesizlik, el parmaklarının açılmamış bir yumruk halinde olması da Serebral Palsi’nin en sık görülen belirtilerinden. Bunların yanı sıra sabahlara kadar süren nedensiz gece ağlamaları da, altta yatan başka bir neden yoksa bu tablonun habercisidir.

Prematüre bebekler risk altında

Özellikle 28 haftadan önce doğan prematüre bebekler, akciğerlerinin ve beyindeki damarlarının henüz dış ortamda yaşamak için gereken gelişmeyi sağlamamaları nedeniyle SP açısından risk altında. Bu bebeklerin ‘riskli bebek polikliniği’nde takip edilmeleri gerekiyor. Erken tanı ve tedavi için prematüre yüksek riskli bebeklere doğar doğmaz MR çekilmesinde fayda var. Eğer bu mümkün değilse, yetişmiş uzmanlarca Prechtl analizi yapılmalıdır. Bu da yapılamıyorsa ciddi risk altında olan, örneğin beyin kanaması geçiren bebeklere tanı konulmuş gibi, zaman kaybetmeden, kuvözde dahi fizik tedaviye başlanmalı.

Özellikle ilk 6 ay çok önemli!

Serebral Palsi’nin kesin bir tedavisi olmasa da, fizyoterapi ve cerrahi yöntemlerle çocuğun hareket kabiliyetinin ve becerilerinin gelişmesi sağlanabiliyor. Tedavinin ilk adımını ‘fizik tedavi’ oluşturuyor. Tedaviye erken dönemde başlamak ise kritik önem taşıyor. SP nedeniyle bebeğin beynindeki bazı hücreler ölmüşse, bu hücrelerin çevresini kaplayan hücreler, ölmüş hücrelerin görevini üstleniyor. ‘Nöroplastisite’ adı verilen bu durum sadece bebeğin beyin gelişiminin tamamlandığı bir yaşın sonuna kadar çok etkili sürüyor. Özellikle ilk 6 ay nöroplastisiteden faydalanma açısından çok önemli.

Hayatın ilk üç yılında beyin gelişiminin büyük oranda tamamlanması nedeniyle bu dönemde yapılacak fizik tedaviden başarılı sonuçlar alınıyor. Ancak hedeflenen sonuca ulaşabilmek için fizik tedavinin bir gün dahi ara verilmeden, özenle yapılması çok önemli.

Çocuk 2.5 yaşına gelmesine rağmen tedavide beklenen hedefe ulaşılamamışsa, spastisitenin giderilmesine yönelik ameliyatın zaman kaybetmeden yapılması gerekiyor. Ameliyat en geç 3-6 yaşında yapılmalı. Çünkü yaş ilerledikçe kaslar uzamazken, kemikler ise uzuyor. Bunun sonucunda spastik bir çocuğun hareketlerindeki kısıtlama ne yazık ki boyu uzadıkça artıyor; yürüyemez ve bir nesneyi alamaz hale gelebiliyor. Ancak bu ameliyat ortopedik sorunlara değil, spastisiteye yönelik olmalı. Çocuk 7-8 yaşına geldiğinde ayağında veya kolunda şekilsel sıkıntısı varsa, o zaman ortopetik cerrahi devreye girmeli.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir