Covid-19 pandemi süreci kanser tedavilerini nasıl etkiledi?

14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi sonuçları

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği tarafından iki yılda bir düzenlenen ‘Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi’nin 14’üncüsü 26-30 Kasım’da Antalya-Belek Titanic Kongre Merkezi’nde gerçekleşti.

Kongrede; 49 oturumda, yurtiçi ve yurtdışından alanında deneyimli 154 uzman bilgi ve deneyimlerini paylaştı. Hekimler, 280 poster, 82 sözel olmak üzere toplamda 445 bildiri ile yaptıkları çalışmaları sundu.

14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak, kanser ölümlerinin çoğunun fakir ülkelerde yaşandığını söyledi. Anacak, şu önemli bilgileri paylaştı:

Dünya Sağlık Örgütü’nün son verilerine göre; 2020 yılında yaklaşık 10 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Küresel olarak dünyadaki her 6 ölümden 1’i kansere bağlı. Kanser tanısı ve tedavisi çok pahalı ve üst düzey teknolojik yatırımlarla mümkündür.

ABD’de 2010 yılı kanser tedavilerinin maliyeti yaklaşık 1.6 trilyon dolar civarındaydı. Kanser hastalarının üst düzey tanı ve tedavilere erişimi yüksek gelirli ülkelerde yüzde 90’nın üzerindeyken; bu oran fakir ülkelerde yüzde 15’in altındadır. Aşılarla önlenen hepatit ve HPV gibi viral enfeksiyonlara bağlı kanserler; orta ve düşük gelirli ülkelerdeki kanserlerin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturmaktadır.

‘5 milyon ölümü engellemek mümkündür’

Fakir ülkelerde ciddi yatırımlar gerektiren radyasyon onkolojisi merkezlerinin yetersizliği; pahalı kanser ilaçlarına erişimin kısıtlı olması nedeniyle her yıl tedavi olabilecek milyonlarca kanser hastası hayatını kaybetmektedir. Tanı olanaklarının yetersizliği ise çoğu kanser hastasının maalesef geç tanı almasına; tedavi şanslarının neredeyse imkânsız hale gelmesine yol açmıştır. Özetle, geç tanı ve yetersiz tedaviler sonucunda kanser ölümlerinin yüzde 70’i orta ve düşük gelirli ülkelerde görülmektedir.

Aynı zamanda tedaviye gerek bile kalmadan kanser ölümlerinde yüzde 30-50’lik bir azalma, diğer bir deyişle, 5 milyon ölümü engellemek mümkündür. Çünkü her üç kanser ölümünden biri tütün kullanımı, şişmanlık, alkol, düşük sebze-meyve alımı ve hareketsizliğe bağlıdır. Sadece sigara tüm kanser ölümlerinin dörtte birinden sorumludur.

‘Reçete konusunda sıkıntı yaşanıyor’

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit, “SGK, kanserli hastalarda radyoterapi sırasında yan etki yönetimini zorlaştırdı” dedi ve ekledi:

Sosyal Güvenlik Kurumu, onkologların bazı ilaçları reçete etme yetkisini elimizden aldı. Bu kararlar neticesinde radyoterapi sırasında gözlediğimiz bazı yan etkileri yönetemez hale geldik. Dahası, radyoterapi sırasında gelişebilen bu yan etkilerden bazılarına zamanında müdahale edemediğimizde hastalarımızın ölümü ile sonuçlanabilmektedir.

Bu bilimsel ve hukuki temeli olmayan karar sonrası daha önce yazabildiğimiz ilaçları reçetelendirebilmek için hastalarımızı başka uzmanlık dallarına yönlendirme durumunda kalıyoruz. Sonuçta bu randevular hemen alınamıyor ve ilaçlar reçete edilene kadar geçen süre içinde de hastalarımız hem acı çekiyor, hem de tedavileri aksıyor.

Danıştay’da açmış olduğumuz yürütmeyi durdurma ve iptal davalarımız sürüyor. Yetkilileri hastalarımızı zor duruma düşüren bu kararları bir an önce düzeltmeye davet ediyoruz.

Covid-19 pandemi sürecinde kanser tedavileri

14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak, pandeminin kanser hastaları üzerindeki etkisini anlattı:

COVID-19 açısından riskli grupta yer alan kanser hastaları ve bu hastaların tedavisi ile uğraşan onkoloji merkezleri pandemi sürecinden ve alınan önlemlerden etkilenmiştir. Sağlık Bakanlığı kanser hastalarının tedavisine yönelik olarak radyoterapi ve kemoterapi hizmetlerinin kesintisiz devam etmesi kararı almasına rağmen çeşitli nedenlerle onkoloji hizmetlerinde yavaşlama ve aksamalar olmuştur:

65 yaş üzeri kişilere getirilen sürekli sokağa çıkma yasağı

Kanser hastalarının önemli bir kısmını 65 yaş üzerindekiler oluşturmaktadır. Bu yaş grubunun sokağa çıkma yasağına tabi olması bu kişilerin sağlık hizmetine erişiminde aksamalara neden olmuştur. TROD, hastaların radyoterapi merkezlerine sorunsuz ulaşımını sağlamak için tedavi bilgilendirme formu hazırlayarak hastalara ulaştırılmasını sağlamıştır.

COVID-19 algısının kanser kaygısının önüne geçmesi

COVID-19 hastalığı algı olarak diğer tüm sağlık sorunlarının önüne geçmiştir. Kanser tanısı olan hastaların bir kısmında da COVID-19 kaygısı nedeniyle onkoloji merkezlerine gitmeme, tedaviyi reddetme gibi davranışlar gözlenmiştir. TROD bu konuda sık sık kanser hastalarının bilgilendirici doküman, video ve sosyal medya duyuruları yayınlayarak kanser şüphesi veya tanısı olan hastaların tanı ve tedaviyi geciktirmemeleri konusunda uyarmıştır.

Şehirlerarası seyahat kısıtlaması

Şehirlerarası seyahat kısıtlaması neticesinde küçük şehirlerden büyük metropollerdeki donanımlı merkezlere hasta akışı neredeyse tamamen durmuştur. Hastalar bulundukları şehirdeki onkoloji merkezlerinde tedaviye başlamış veya metropollere ulaşım yasağının kalkmasını beklemeyi tercih etmişlerdir, bu da tedavide gecikmelere neden olmuştur.

Onkoloji merkezlerinde çalışan personelin COVID-19 kliniklerinde görevlendirilmesi

Pandemi hastanelerinde görev yapan radyasyon onkolojisi personeli COVID-19 kliniklerinde geçici olarak görevlendirilmiştir. Bu personelin bir kısmı karantina koşullarına tabi tutulmasına rağmen, bir kısmı da radyoterapi merkezinde görev yapmaya devam etmiştir (nöbet sonrası çalışma). Bunun sonucunda hem radyoterapi merkezlerinin işgücü kapasitesinde azalma olmuş, hem de bu personelden kanser hastalarına bulaş riski ortaya çıkmıştır. TROD bu konuda Sağlık Bakanlığı ile üst düzeyde görüşmüş ve bunun sonucunda Sağlık Bakanlığı onkoloji kliniklerindeki personelin COVID kliniklerinde görevlendirilmemesi yönünde tavsiye kararı almıştır. Ancak sahada bu karar genel olarak uygulanmamıştır.

Ancak tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen pandemi sürecinde hiçbir radyoterapi merkezinde hizmet tamamen durmamış, radyoterapi merkezleri yeni hasta kabul etmiş ve tedaviler büyük aksamalar olmadan sürdürülmüştür.

‘Kanser tedavisi için proton terapi merkezi hala yok!’

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Selek, proton tedavisinin ülkemizde bulunmadığını anlattı:

Proton tedavisi ile özellikle çocukluk çağı tümörlerinde yalnızca tümörlü bölgeleri ışınlayabilmek, geride kalan henüz tam gelişmemiş hassas sağlıklı organ ve dokuları koruyabilmek, kanseri tedavi edilen çocukların sonraki yaşamlarında uzun dönem yan etkilerden sakınmış normal bir hayat sürebilmelerine ve ikincil kanserlerden korunmalarına yardımcı olmaktadır. Ülkemizde bir proton merkezimizin olmaması büyük bir eksikliktir ve bu tedaviye ihtiyaç duyan önemli sayıda hastamız, maliyeti çok yüksek olan bu tedavi için yurt dışında ya kendi ya devlet imkânları ile ciddi miktarda harcamada bulunmaktadır (ABD’de proton tedavisinin maliyeti 150 bin Dolar’ken, Avrupa’da 33 bin Avro), yurt dışına çıkmak için geçen sürede tedavi için hassas aralığın kaçabilmesi riskini yaşamaktadır. Kuruluş ve idame maliyeti yüksek olsa da, ülkemizde belli sayıda proton merkezi kurulmasının gerektiğine inanıyoruz, donanımlı insan kaynağımız ile bu süreci hızlandırmak için Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği olarak elimizden geleni yapmaya hazırız.

‘Meme kanserinde erken tanı hayati önemde’

Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Nilgün Okumuş, meme kanseri hakkında güncel bilgileri paylaştı:

Dünya genelinde 2020 yılı verilerine göre en sık görülen kanser, kadın meme kanseridir. Tanı erken evrede konulursa,  tedavinin başarısı ve hayatta kalma şansı çok büyüktür. Her kadının 20 yaş üzerinde ayda bir kendi kendini muayene etmesi; iki yılda bir sağlık kuruluşunda meme muayenesi olması; 40-69 yaş aralığında ise yine ayda bir kendi kendini muayene etmesi, yılda bir sağlık kuruluşunda muayene olması ve iki yılda bir mamografi çektirmesi önerilmektedir.

Meme kanseri, yayılmadan önce erken evrelerde tespit edilirse hastaların yüzde 90’ından fazlası normal yaşamını sürdürmektedir. Günümüzde modern tedavi yöntemleri sayesinde erken evre meme kanserlerinde memenin tümünün alınmasına gerek kalmadan sadece tümörlü bölgenin çıkarılması sonrası radyoterapi ile meme kanseri tedavi edilebilmektedir. Bu sayede kadınlarda hem ruhsal hem bedensel sıkıntılara yol açabilen tüm memenin cerrahi olarak çıkarılmasına daha az sıklıkla başvurulmaktadır. Meme kanserinde modern radyoterapi teknikleri sayesinde akciğer ve kalp korunarak hedeflenmiş bir tedavi yapmak mümkündür. Kozmetik ve minimum yan etki ile çoğu hastada daha da kısa sürede tamamlanabilmektedir. Böylece hastalarımız kısa sürede sorunsuzca tedavilerini tamamlama imkânı bulabilmektedirler.

‘Rahim ağzı kanseri Avustralya’da tarih oluyor’

Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongre Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Zeynep Özsaran, “Rahim ağzı kanseri kadınlarda özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok sık görülen bir kanser. Gelişiminden erken yaşta cinsel ilişki; çok eşlilik, sigara, immun sistem, beslenme ve HPV (Human Papilloma Virüs) enfeksiyonu sorumludur. Cinsel aktif kadınların yarısı yaşam boyu HPV enfeksiyonu ile karşılaşır. HPV tip 16 ve 18; rahim ağzı kanseri ile ilişkili en sık görülen yüksek risk HPV tipidir. Rahim ağzı kanserinden korunmak için aşılama ve tarama başlatılmış; bu sayede erken tanı ve hastalığın ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. HPV aşısı, rahim ağzı kanserinin neredeyse yüzde 99’undan sorumlu HPV’ye karşı geliştirilen koruyucu aşılardır.

Avustralya’da aşılama ile ilgili yeni bir modelleme yapıldı; araştırmacılar 20 yıl içerisinde rahim ağzı kanserinin bir kamu sağlığı sorunu olmaktan çıkacağını açıkladı. Bu modellemede 2007 yılında cinsel aktivite başlamadan önceki dönemde 12-13 yaş kız çocuklarına; daha sonra 2013 yılında erkek çocuklarına olmak üzere ücretsiz HPV aşılama programına başlamışlardır. 2015 yılında yapılan değerlendirmede; 18-24 yaş arasındaki kadınlarda HPV görülme oranının yüzde 22.7’den yüzde 1.1’e düştüğü görülmüştür.

Yeni Zelanda, Avrupa, İngiltere, ABD ve Kanada başta olmak üzere 27 ülkede ödeme kapsamına alındı. Özellikle 12-13 yaş kız çocuklarına ücretsiz okul aşılaması başlatılmıştır. Dünya Sağlık Örgütünün önerileri; primer hedef 9-10 yaş ile 13 yaş arası kız çocuklarıdır. Aşı 3 doz halinde 0,2,6. aylarda yapılmalıdır.

Ulusal HPV Aşı Standartlarımızda benzer şekilde belirlenmiş ancak henüz ödeme kapsamına alınmamıştır. Ebeveynlerin aşılarla ilgili bilgilendirmesi görevi, KETEM, Sağlık Ocağı ve Aile hekimlerine düşmektedir” bilgilerini verdi.

‘Kansere bağlı ölüm oranları düşmeye başladı’

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Banu Atalar, “Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün yayınladığı son rapora göre; ABD’de kansere bağlı ölüm oranlarında her geçen yıl gerileme görülmektedir. 1991’de kansere bağlı ölüm oranları zirvedeyken, geçen 30 yılda kanser ölümleri yüzde 31 oranında azaldı. En yaygın görülen akciğer, bağırsak, meme ve prostat kanserlerinde uygulanan tedavilerdeki gelişmeler büyük rol oynadı. Ayrıca sigara içme oranlarının azalması, radyoterapi ve ilaç tedavilerindeki gelişmeler de diğer önemli faktörler.

Sık görülen kanserlerden en ölümcülü olan akciğer kanserinde hedefe yönelik ilaçların yanı sıra; immünoterapi adı verilen yeni nesil kanser ilaçlarının kullanımı yaygınlaştı. Bu tedavilerin radyoterapi ile kombine edilmesiyle de yaşam sürelerini belirgin uzattı. Ülkemizde ‘nokta atışı’ denilen radyoterapi teknikleri pek çok merkezde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Hedefe yönelik radyoterapi ile yaşam sürelerinde yaklaşık 2 kat artış gözlendi. Ancak bu yöntem her akciğer kanseri hastası için kullanılabilecek bir yöntem değildir” açıklamasını yaptı.

 




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir