Uzun süreli uçak yolculuğunun tatsız hastalığı: DVT

Tıkanan damar kalbe yakınsa dikkat!

Derin Ven Trombozu (DVT), derin yerleşimli toplardamarlarda, kanın pıhtılaşması ile meydana gelen tıkanıklık olarak adlandırılıyor. En çok bacak toplardamarlarında gelişen hastalığın görülme sıklığı, binde bir ya da iki oranında. Genellikle 40-50 yaş ve sonrasında görülen DVT, seyrek olmakla birlikte gençlerde de ortaya çıkabiliyor.

Doç. Dr. Cem Arıtürk

DVT’nin uzun süreli hareketsiz kalındığı zamanlarda görülme riskinin artığını belirten Acıbadem Fulya Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem Arıtürk, “Ekonomi sınıfı sendromu olarak da bilinen bu hastalık, uzun süren yolculuklarda sık karşılaşılan bir sağlık sorunudur. Özellikle hareketsiz kalınan 5-6 saat üzeri uçuşlar en önemli risk faktörüdür. Uzun süren hareketsiz dönemler (ortopedik tedaviler, yoğun bakım süreçleri veya büyük cerrahi girişimler sonrasında olduğu gibi),  kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi, gebelik, doğum kontrol hapları, genetik kanama-pıhtılaşma hastalıkları DVT riskini artırabilir” dedi.

DVT geçiren kişilerde bacaklarda gerginlik ve sertlik, şişme, ağrı, ısınma, renk değişikliği gibi belirtilerin olduğunu söyleyen Arıtürk, sözlerine şöyle devam etti: “Tıkanıklık diz altındaki veya diz üstündeki toplardamarlardan başlayarak karındaki ana toplardamara kadar ilerleyebilir. Tıkanan damarın seviyesi kalbe ne kadar yakınsa, klinik bulgular o kadar şiddetlidir. Hastalığın tanısında ilk basamak ve en sık kullanılan tetkik doppler ultrasonografidir. Ayrıca venografi, ilaçlı bilgisayarlı tomografi veya MR gibi tetkikler, tanısı konamayan veya ek tetkik gereksinimi olan durumlarda kullanılan görüntüleme yöntemleridir.”

Modern ve geleneksel yöntemler var

Doç. Dr. Cem Arıtürk, hastalığın tedavisini şu şekilde özetledi: “DVT’nin geleneksel tedavisi, önce cilt altına yapılan enjeksiyonlar halinde uygulanan sonra da hap şeklinde devam edilen kan sulandırıcı ilaçlardır. Bu tedavi, pıhtının yayılımını ve kopup akciğer damarlarına gitmesini engeller ancak pıhtı kitlesini küçültücü etkisi yoktur. Trombolitik tedavinin pıhtıyı erken dönemde eritmesi nedeniyle PTS gelişimi de önlenebilmektedir. Modern tıbbın gelişimi ile yeni yöntemler de kullanılmaya başlamıştır. ‘Kateter yollu trombolitik tedavi’ ile pıhtının içine eritici ilaçların verilmesi veya ‘Farmako-Mekanik Trombolitik Tedavi’ ile pıhtının ilaç ve kateterler yoluyla parçalanması ya da  ‘Aspirasyon Trombektomi’ ile pıhtının yüksek bir rotasyonel kuvvetle aspire edilmesi mümkündür. Bu yeni tedavi yöntemlerinde süre çok önemlidir. İdeal süre ilk 30 gündür.”

 




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir